29 Eylül 2010 Çarşamba

Sarı Kantaron veya Binbir delik otu(Hypericum perforatum ve Hypericum Calycinum)

Sağdaki merdivende yer alan şişede ne var?


Bu yaz  Burgonya Bölgesi'nde yaptığımız tatilde, bir hafta sonu göl kenarında yer alan şirin bir eve misafir olduk. Evin fotoğraflarını çekerken merdivenlerde bir şişe gözüme ilişti. Evin sahibi komşusunun sürekli Millepertuis adlı sarı çiçekleri zeytinyağı ile karıştırıp güneş altında beklettiğini sonra bu yağın yanıkların ve yaraların tedavisinde haricen kullanıldığını söyledi. Üç hafta güneşte bekleyince böyle turumcumsu bir renk alıyormuş. Beni ziyarete gelen kadim  dostum Seda, aa sarı kantaron bu, yaylada köylüler aynısını yapar, uyku zorluğu için kullanılır ancak fazla içilirse uyuşturucu etkisi yapar dedi. Kaşif kalbim hızla atmaya başladı ve araştırmaya başladım. İngilizcesi de St John Worth çıkmaz mı?  Hani depresyona karşı yada regl ağrılarını geçirmek için filan tabletlerini aldığımız bitki.  Hepsini ayrı birşey sandığım Mersin yaylalarının sarı kantaronu, Burgonya'da bir göl köyünün millepertuis'ü  ve ingiliz havalı St John's Worth hep aynı çiçekmiş. Bu keşif  bu blogu hazırlama arzumu daha da güçlendirdi. Bir amatör bitki sever olarak kafamda ayrı dil bölmelerinde yer alan bilgileri birleştirdim.


Araştırmalarımda iki tip benzer çiçek olduğunu gördüm. (yetmişe yakın çeşidi olduğu söyleniyor).Biri doğada yer alan yıllık yabani sarı kantaron diğeri çok yıllık çalı bitkisi büyük çiçekli binbirdelik otu. Hem Fransızca hem de Türkçe bilgilerde iki bitki sıklıkla aynı çiçekmiş gibi anlatılıyor. Ancak bu yaralara sürülen yağ yabani olanın toplanan çiçek ve tomurcuklarıyla hazırlanıyor. Bu iki bitkiye ait bilgileri aşağıda ayrı ayrı ele alacağım. Yasadigim yer olan Normandiya'da bu bitkiye niye rastlamadim diye hayiflanirken, ben bu yaziyi hazirladiktan sonra bogurtlen toplarken karsima cikti. Hemen bir koku bahceme ektim. Normalde dogada gordugum bitkileri yerinden sokmuyorum ama Fransiz'larin agaclari, yol kenarlarini kontrol etme hastaligi var ben cicekleri koparmaya kiyamazken bir makinayla hepsini trasladilar, o gunden beri kurtarma harekati benim yaptigim.  Topladigim cicekleri zeytinyagi ile birlikte minik bir kavanoza koyup sonbahar gunesinin kollarina biraktim. Toplam 3 haftada turuncu olacak, simdiden renk degistirdi bile.


Prof.Dr.Faik Yaltırak'a göre yukarıdaki çalı bitkisinin adı hypericum calycinum yani büyük çiçekli binbirdelik çalisi

Latince adı: Hypericum Calycinum (Bitkilerin latince adları önemli bitkilerin bölgesel adları farklı olabildiği gibi farklı dillerde aynı bitki olup olmadığını ancak latince ile sağlamlaştırabiliyorum. Bunu botanikçilerde yapıyor. İlk olarak 1753'te İsveç'li Carl von Linné uluslararası kabul gören, bitkileri latince adlarına göre sınıflandırma sistemini geliştirmiştir.)
Türkçe Adı: Büyük çiçekli binbirdelik otu
Fransızca: Millepertuis, rose de sharon
Ingilizce:Rose of Sharon
Ailesi:Gittifères
Çiçeklenme dönemi: Haziran-kasım dönemi
Orijini: Yaltırak'a göre 1680'lerde Belgrad Ormanı'ndan İngiltere'ye götürüldü.
Dikim metodu: Tohum, daldırma
Tipi: Her dem yeşil çok yıllık çalı
Hastalık ve parazitler: pas hastalığı
Konumlama: Güneş, yar gölge
Renkleri: Sarı çiçek

Latince:Hypericum perforatum
Türkçe Adı: Sarı Kantaron, mayasıl otu, kan otu, binbirdelik otu,
Fransızca:Millpertuis perforé ancak kırka yakın farklı ismi var, chasse-diable(şeytan kovucu), herbe aux fées(peri otu), herbe aux mille vertus(bin derde deva otu), herbe de Saint Eloi, herbe de la Saint-Jean, Barbe de Saint-Jean,  herbe à mille trous(binbirdelik otu), herbe percée, herbe à la brûlure(yanık ou), herbe aux piqûres(böcek sokması otu), herbe du charpentier, trascalan, truchereau vs.
Ingilizce: Balm of warrior , St John’s wort , Touch and heal
Almanca: Johanniskraut,Blutkraut, Feldhopfenkraut, Herrgottsblut, Hexenkraut, Johannisblut, Johanniskraut, Konradskraut, Mannskraft, Tüpfelhartheu, Waldhopfenkraut, Walpurgiskraut
Ailesi:Hypericaceae
Çiçeklenme dönemi:mayıs,agustos
Orijini:
Dikim metodu: Tohum, daldirma yada havucu andıran siyah köküyle çoğaltmak mümkün.
Tipi:  yıllık yabani bitki
Konumlama: Güneş, yarı gölge
Renkleri: sarı
Cicek yapraklarini gunese tuttugunuzda icinde binlerce delik gorursunuz bitkinin adi buradan geliyor, binbirdelik otu. Yabani bir tur olan kantaronu dogada bulabilirsiniz.

Her iki bitkide butun dillerde Aziz Yahya otu olarak geciyor, nedeni azizin dogumgununde acmasiymis. Bu bitkiler homeopati'de, bitkilerle tedavide kullanılmaktadır. Sari kantaron flavonoides, hypericine ve antibiotik etkisi gosteren hyperforine icermektedir. icten kullanimda, depresyon, endise, menopoz sikintilarinda basarili sonuclar elde edilmistir. Yagi yaralari, yuzeysel yaniklari ve gunes yaniklarinin tedavisinde kullanilir. Ayrica antienflamatuar ozelligiyle romatizmada kullanilabilir. Baska ilaclarla etkilesime girebilir, hamilelikte ve emziren kadinlarin kullanmamasi gerekir. Yagin kullanimi gunes isigina karsi hassasiyeti arttirip gunese cikilmasi halinde deride renk degisimlerine neden olabileceginden dikkat edilmelidir. Bu bitkiler tedavi amaçlı ancak uzmanların önerisi ile kullanılmalıdır.




26 Eylül 2010 Pazar

Unutur muyum hic seni?!

Bozkir baskentte her anlamda renkli, mutlu bir cocukluk yasadim ben. Kentlesme sistemimizin gerektirdigi uzere bir apartman dairesiydi oturdugumuz ama sansliydik cunku bir on bir arka bahcemiz vardi. O zamanlar apartmanda yasayan herkesin araci yoktu ve haliyle binaya ait bu minik alanciklar otopark olmak yerine hala „yesil“ olarak hizmet verebiliyordu. O da yetmiyormus gibi „Kayalik“ olarak adlandirdigimiz, gunumuz kosullarinda macera oyun parki olarak nitelendirilebilecek bir de dogal oyun alani. Dizlerim, ellerim, dirseklerim gurur duydugum diger cocuklarla yaristirdigim yara bere izleriyle doluydu. Ha bir de, bunca sokak cocuklugundan dolayi aramizda hic tombik cocuk ta yoktu!!

Kayalik’tan buraya aktarilacak cok anektot var ama ilki renkli dogal cicek tarlalarina dair olmali.

Ozel gunler icin cicek toplama iznimiz vardi. Izni kim veriyordu hatirlamiyorum. Belki annelerden biri, belki kendi kendimize boyle kararlar aliyorduk ama her gun cicek toplamiyorduk, “cicek yerinde guzel”di! Hem bir kac deneyim sonrasi minik vazolarimizda tarlada yasadiklari kadar uzun yasamadiklarini da gormustuk, ne gerek vardi. Ama bitkilerin hepsinin sadece koku degil, soganlari ya da rizomlari olabilecegini de o donem ogrenmistim. Ya da kiminin golgeyi, kiminin kizgin gunesi sevisini de. Sukulentlere sevdalanisim da muhtemelen kayalik gunlerine dayaniyor, ve tabi bir de „unutma beni“ ye...

Annem soylemisti ilk defa adini, dalga geciyor sanmistim. Olabilir miydi boyle bir isim?!

Latince adi, Yunanca fare kulagi kelimesiyle akraba olsa da bir Alman hikayesi, Tanrinin butun bitkilere isim verdigi sirada unutuldugunu dusunen minik bir bitkinin “Unutma beni” diye seslenisi uzerine Tanrinin bu adi ona layik gorusunden bahseder. Bir diger hikayeye gore sevgilisine cicek toplarken nehire dusen genc adam elindeki cicekleri son bir gucle onu kurtarmaya calisan sevgilisine atarken “Unutma beni” diye seslenir ve nehrin azgin sularinda gozden kaybolur.

Yaklasik 50 adet akrabasinin 34’u Yeni Zellanda kokenli olsa da,kuzey yarim kurede yasamayi seven Myosotis, Avrupa, Asya ve Amerika’da dogal olarak bulunmakta. Gec bahar, erken yaz aylarinda guzel mavi renkli ciceklerini, ender olarak da beyaz ve pembe renklerini kusanir. Kulture edilmis ornekleri yari golgede yasamayi tercih ederler. Cicek parterlerinde ya da yer ortucu olarak tercih edilebildikleri gibi kaya bahcelerinde de kullanilabilirler. Eylul ve ekim aylari pereniyal olan myosotisler icin uygun dikim zamanidir.

Seni hic unutmayacagim Myosotis, cocuklugumdan kalan guzel gunleri de. Yasadigin kayaliklarda simdi sevimsiz yapilar var. Hatta en dogal halinle seni gormeyeli uzun zaman oluyor. Tekrar gorusecegimizi biliyorum, ama o zamana kadar kulture edilmis akrabalarinla paylasacagim sevgimi. Hatta hazir mevsim senin mevsiminken, bahcede onlara yer acmak gerek, ne dersin?!

Latince adi: Myosotis sp.
Ailesi: Boraginaceae
Unutma beni ya da Mine cicegi (TR), Forget me not (EN), Vergissmeinnicht (DE), Ne m’oubliez pas (FR)

Yazi icin cektikleri resimleri benimle paylasan Beste ve Dilek'e sonsuz tesekkurler...

20 Eylül 2010 Pazartesi

Bir pırıltılı diken: Altın dikeni

Aşağıdaki yazı Mutfaktaki Yaban adlı kitabımdan alınmadır. Yazının başındaki kısım bir öyküdür, birebir yaşanmamıştır. Fotoğraf 2009 Haziran’ında Bozcaada’da çekilmiştir. (Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2008)

ALTIN DİKENİ (Scolymus hispanicus L.) Şevketi bostan (İzmir), Uslu kenker (Bodrum), Akçakızı (Bigadiç-Balıkesir), Çetmi dikeni (Balıkesir), Kızılgöz dikeni, Sarı diken, Akkız (Ayvalık), Sarıcakız (Bigadiç), Akdiken (Konya), Benekli altındiken/Gavulya/Kavulla/Sütlü kavulla (Kıbrıs)


Ağrı kesici almak için eczaneye girmiştim. Baktım çaylar gelmiş, kasabanın eşrafından bir kaç kişi eczacının karşısında oturmuş, sohbet ediyorlar. Bölmek istemedim sohbetlerini ya eczacı kalfası “buyur beyim, sana da bir çay ikram edelim, otur soluklan biraz,” deyince hiç değilse bu ilginç konuya kulak misafiri olmak amacıyla boş olan sandalyeye iliştim. Eskilerden bahsediyorlardı. Cemil Şener diye bir doktor varmış. Bir dönem milletvekilliği de yapan bu doktor öleli epey olmuş ya adını unutmamış Manisalılar. Bakteriyologmuş. 1930larda Manisa’da askeri tabiplik yaparken tıbbi bitkilerden yapılan ilaçlara merak salmış. Yörede çok kullanılan “şevketi bostan” bitkisinden hem yemek yapılıp hem de köklerinin kaynatılıp suyunun içilmesi dikkatini çekmiş. Manisalılar böbrek ve mesanedeki kum ve taşları düşürmek için içiyorlarmış bu suyu. Bunun üzerine bitkiye ve tedavilere dair gözlemler yapmış. Üç yıllık çalışmanın ardından hazırladığı ilaca “Lityazin” adını vermiş ve ruhsat almak üzere Sağlık Bakanlığına başvurmuş. İki yıl sonra verilen izinde bu ilacın adının “Lityazol Cemil” olması önerilmiş ve Manisa’da ilacın imalatına başlanmış. Lityazol Cemil, Dr. Cemil Şener’in 1978 yılında vefatından sonra ailesi tarafından sürdürüldüyse de 1995 yılında tamamen durmuş. Küçük bir kentte, soluklanmak için girdiğim bir eczanede bu kadar nefes kesici bir hayat hikâyesiyle karşılaşmayı beklemiyordum doğrusu.
*
Görüyorsunuz ya, sadece mutfaklarınızda değil, ecza dolaplarınızda da yer alan bir bitkiyim. Bana altın dikeni derlerse de daha çok şevketi bostan adıyla bilinir, sevilirim. Anadolu’nun doğusu ve güneydoğusu dışında hemen her bölgesinde yetişirim. Sadece Anadolu’da değil, Rusya’nın güney bölgelerinde, Kırım’da, hatta Avrupa’nın güney bölgelerinde de bilinir, tüketilirim. Yine de en çok Egeliler ve adalılar sever beni. Kıbrıs’ta yaygın olarak bulunurum. Kıbrıslı Rumlar “chrysantagho”, Kıbrıslı Türkler “benekli altındiken”, “gavulya” kavulla” gibi adlarla bilirken Giritliler “askolibrus” der bana. Latince adıma pek de yakın bir addır bu. Bazen turşumu kurar, bazen yumurtaya bulayıp kızartırlar. Sarı çiçeklerim vardır ya kolayca koparamazsınız, çünkü dikenlerle sarmalarım onları. 70-80 santimi aşmaz boyum, deniz kenarında da yetişmekle birlikte yükseklerden kopamam. Daha çok kış aylarında (Ocak ayından Mart-Nisan’a kadar) toplanırım, hele de yemeğim yapılacaksa. Hazmı kolaylaştırır, sindirim sistemini güçlendirir, karaciğeri temizler, onarırım. Hele de fazla alkol veya ilaç alımının yorduğu karaciğerleri tedavi etmekte ustayımdır.

Benden öyle çok yerde yararlanır ki insanlar, anlatsam sayfalar dolar. İyisi mi sözü dolandırmadan mutfaktaki kullanımlarıma getireyim. Kıbrıslı Rumlar körpe yapraklarımı haşlayıp zeytinyağı ve limonla salataya dönüştürür veya baklagillerle birlikte pişirirler. Kıbrıslı Türkler çorbamı yapar, böreklere koyar, yahnileri zenginleştirir, etle pişirir, kızartır, zeytinyağlı yemeğimi yapar, yumurtalı olarak tüketir, mezeli sofralarda sunar beni. Giritli Türkler haşlayıp zeytinyağı ve limonla yer veya etli ya da domatesli yemeğimi yaparlar.

Yazıda yararlanılan kaynaklar:
1. Prof. Dr. K. Hüsnü Can Başer, ’60 Yıllık Bir Türk Bitkisel İlacı: LİTYAZOL CEMİL’, http://www.khcbaser.com/turkish/kisisel/makale/lityazol.htm
2. Loucas Savvides, Edible Wild Plants of the Cyprus Flora, Nicosia, Cyprus, 2000
3. Prof. Dr. Turhan Uslu, ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Mutfak Bitkileri’, Türk Mutfak Kültürü Üzerine Araştırmalar (Hazırlayanlar: Kâmil Toygar, Nimet Berkok Toygar), Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı, Ankara, 2005

17 Eylül 2010 Cuma

Hindiba (Cichorium intybus)


Latince: Cichorium intybus
Türkce: Hindiba
Ingilizce: Chicory
Almanca: Wegwarte, Zichorie
Fransizca: Chicorée sauvage

Sevgili Hindiba,
Seni cocuklugumun gectigi cayirlardan bilirim. Bende özel bir yerin vardir, bilirsin. Cocukken mavi ciceklerinle kirlara ait olamayacak kadar güzel oldugunu düsünürdüm. Bugün biliyorum ki, tam da bu sebepten oraya aitsin; Papatyagiller ailesinin mavi cicekli bir üyesi olarak, günesli yol kenarlarinin ve kırların tipik ciceklerinden birisin sen.  Almanca adin da tahminen buradan geliyor. Wegwarte'nin yaklasik "yola bakan, yolu gözleyen" gibi bir anlami var. Efsanelere göre özlemle sevgilisinin dönüsünü bekleyen bir kizdan aliyormussun adini. Genc kiz ne kadar bekler sevdigini bilinmez ama sen dayanikli ve sabirlisindir, cok yilliksindir. Mevsimi geldiginde, alt yapraklarinin arasindan dik, boyu 1,5 metreyi bulan dallar yükselir. Ciceklerin bu sert dallar üzerinde yetisir. Ciceklenme mevsimin genellikle Haziran-Eylül arasidir. 3-4 cm. genisligindeki ciceklerin hermafrodittir; yani hem disi, hem erkek organlari tasir. Tozlasma mevsiminde arilar büyük dostundur. Dallarinin ne kadar sert ve güclü oldugunu cocukken farketmistim. Papatya ve gelincik gibi kolayca koparip ekleyemezdim hazirladigim buketlere.  Bir seyin güzel olmasi icin ille de nazik ve kirilgan olmasi gerekmedigini de sen ögrettin bana. Koparmayi basaramadigim icin dalinda iflah olmaz sekilde boynu bükük biraktigim hindiba ciceklerini hatirladikca bugün bile kizaririm utanctan.


Bak, bu yukaridaki fotograf da sana ait. "Arka plandaki yesil yapraklar benim degil!" diyeceksin simdi. Dogru, onlar ayni ortami paylasan bir tür sarmasiga ait. Bu yazi icin arastirirken, ciceklerinin günesin durumuna göre sabah acilip ögleden sonra saatlerinde kapandigini okudum. Ayrıca Beste,  günes isigina göre rengini de degistirdigini paylasti bizimle. Sonraki günlerde özellikle seni seyretmeye calistim ben de. Bol günesli günlerde ve günün günesli saatlerinde daha acik mavi, kapali havada ise adeta mora dönen koyu bir mavi renk aliyordun gercekten de. Haydi itiraf et, yolunu bekleyip durdugun sevgili, günes miydi yoksa?

Bir taraftan botanikte "öncü bitki" deniyormus senin gibilere. Cünkü bir alan ne zaman doganin sihirli ellerine birakilsa, ilk yetisenlerden biri sen olurmussun. Diger taraftan, insanoglunun eski caglardan beri bildigi ve kullandigi bir bitkiymissin sen. Hatta göctügü her yerde -iklim uygunsa- onu takip etmissin.Yokluk ve savas yillarinda kurutulup ögütülmüs köklerin, kahve niyetine icilmis. Bugün de kafeinsiz, alternatif kahve muadili ürünlerin icinde genellikle rastlanir hindiba köküne. Bu is icin kücük kardesin Cichorium intybus var. sativum, dagda bayirda yabani olarak yetisen senden daha uygunmus yalniz. Her ne kadar alt yapraklarin, -özellikle tazeyken ve pek aci degilken- "endive" adiyla yense de, asil "endive" ailenizin Cichorium endivia adli bir baska üyesiymis. Bunlar senin bilmedigin seyler degildir elbette; ben eskilere de malum olan bu bilgileri,  bizler de ögrenelim diye anlatiyorum.

Sen 1850'lerde o Belcikali'nin basina gelenleri de biliyorsundur zaten. Kimbilir hangi sebepten karanlik bir yerde topraga gömerek depoladigi hindiba köklerinin zamanla beyazimsi ucuk yesil tonda, kapali yapraklardan olusan bir marulcuk verdigini kesfetmis ya hani saskinlikla. Adina Belgian endive, French endive, witlo(o)f, Chicorée denen bu sebzecik cok sevilir, cok tüketilir olmus sonradan. Oldukca da besleyici ve yararli oldugu anlasilmis. Karanlikmis sirri; klorofilin islev görmesini ve böylece yapraklarin acilasmasini önleyen mutlak karanlik, bir de sabit tutulan isi.  Hem bu kadar günesin delisi ol, hem karanliga gömüldügünde bile üretmeye devam et. Senden alinacak ne büyük dersler var hindiba...

Not: Chicorée fotografi Tijen'e ait. Paylastigi icin tesekkür ediyorum kendisine.



Kaynaklar:

15 Eylül 2010 Çarşamba

Akşam Sefası (mirabilis jalapa)


Doğa sevgimin başlangıcını hatırlamaya çalıştığımda gözümün önüne iki anım geliyor. Babamla balık avlama çalışmalarımız ve dedemle akşam üstleri bahçeyi sulama zevki. Dedem çok konuşmazdı, beni sevdiğini bahçeyi sulamama izin vermesinden anlardım. Dokuz torun arasında bir tek benim sulamaya yardım etme hakkım vardı. Biz bir sırrı paylaşırdık, doğanın gizemli dilini. Güneşten bayılmış çiçekler ve ben serin su damlalarıyla kendimize gelirdik. Hortumdan çıkan su damlaları atmosfere yayılırken sıcaktan kızışmış bitkilerin üzerine değen ilk damlalar su buharı olur neredeyse gözgözü görmezdi. Sihirler ülkesinde bir ben, bir dedem, bir de sırını paylaştığımız  rengarenk çiçekler vardı. Bana en inanılmaz gelen bitki, akşamüstü güzel çiçeklerini açan, hafif hoş bir koku salan akşam sefası olurdu. Üstelik oyunbazdı bir süre sonra siyah yuvarlak tohumlarıyla oynamak mümkündü. Bu yüzden her gördüğümde içimi ısıtan bu çiçek, blogumuzda paylaşmak istediğim ilk bitki oldu. Uzun yıllar beklediğim ve nihayetinde kavuştuğum bahçemde ektiğim ilk bitkilerden biri de o, Akşam sefası. Şimdilerde oğluma siyah bilyemsi tohumları toplamayı, onlarla değerli incilermiş gibi oynamayı, doğanın sonsuz hazinelerini biriktirmenin sırlarını öğretmeyi arzuluyorum. Dedem Leonardo'yu hiç görmedi, bana öğrettiği bitki dilini oğlluma aktarabilirsem aralarında çok güzel bir bağ kurulacak, aynı benim dedemle olduğu gibi söze gerek kalmayan bir bağ... 

Solda bitkinin genc hali sagda siyah tohumlari

Türkçe Adı: Akşam sefası
Latince:Mirabilis jalapa
Fransızca: Belle de nuit(gece güzeli) yada Merveille du Pérou(Peru harikası)
Ingilizce:The four o'clock flower (saat dört çiçeği)
Italyanca; bella di notte ( Deniz'in katkisiyla)
Çiçeklenme dönemi: Temmuzdan dona kadar
Ailesi: Nyctaginacées
Orijini: Guney Amerika, Peru
Dikim metodu: Tohum, daldirma yada havucu andıran siyah köküyle çoğaltmak mümkün.
Tipi: Çok yıllık
Hastalık ve parazitler: Salyongoz ve sümüklüböcek
Konumlama: Güneş
Renkleri:  Yaygın olarak koyu pembe ancak kırmızı, fuşya, beyaz, sarı hatta bir kökte farklı renkler olması ihtimaldir.
Akşam üzerine doğru çiçeklerini açip sabaha karşı kapar.


Yillar sonra bir bahcem oldu, ilk once ektigi bitkilerden biri Aksam Sefasi. Macaristan'dan koklerini almistim sansima beyaz ve sari ciktilar.

10 Eylül 2010 Cuma

Ilk söz

19. yüzyilda yasamis , Transandantalizm  akiminin önde gelenlerinden Ralph Waldo Emerson "Hicbir sey doganin tükenmek bilmeyen hazinesi kadar zengin degildir. Doga bize sadece yüzeyini gösterir, oysa milyonlarca kulac derinligindedir" demis.

Dogayi merak edip arastirmaya baslayan herkesin, sonunda erisecegi nokta budur saniriz. Yapilan her kesifte, insan daha da büyük bir hayranlik ve merak duygusuyla kusatilmis bulur kendini.

Burada olma sebebimiz bu. Tek basimiza basladigimiz dogayi kesif yolculuklarimizda, üstteki yüzeyi biraz kazidik ve derindeki zenginligi görür gibi olduk. Bu bizi öylesine heyecanlandirdi ki, paylasmak ve büyütmek istiyoruz.

Yetiskinlerin, etraflarindaki agaclarin ve kuslarin adlarini bilmeden yürüyüp gittigi bir dünyadan üzüntü duyuyoruz. Cocuklarimizin canlilari isimleriyle tanidiklari bir dünyadan yana cok ama cok umutluyuz. Cünkü her sey bir isimle baslar. O yüzeydeki anahtardir, derindeki zenginlige ulasabilmemiz icin tutundugumuz kilavuz ipimizdir.

Öncelikli ilgimiz bitkilere yönelik olsa da, yeri geldiginde baska canlilardan ve doganin canli görülmeyen unsurlarindan da bahsetmek niyetindeyiz.

Bazilarimiz bitkiler konusunda egitimli, ama ruhen hepimiz amatörüz. Basta bitkiler olmak üzere dogaya cocuklugumuzdan gelen bir amatör merak duyuyoruz. Doganin zenginliklerini bir cocugun bile anlayabilecegi basitlikle anlatabilmeyi amacliyoruz. Burada yazdiklarimiz kendi kesif yolculugumuzun seyir defteridir bir taraftan. Diger taraftan baska amatör doga kesifcilerinin de isine yaramasi dilegindeyiz.

Bu yolculukta bize eslik etmenizden mutluluk duyariz.