19 Aralık 2011 Pazartesi

Konuk Yazarimiz Arzu bize Emirgan parkini gezdiriyor


Sevgili Bestecim iyi ki benden bu yazıyı yazmamı istemiş. Ben de bu sayede birçok bilgi edindim. Emirgan ve Yıldız parkları gibi İstanbul’lulara nefes aldıran bu değerli alanların Sn. Çelik Gülersoy tarafından adam edilip onarılarak günümüzde tekrar kullanıma başlatılması dışında fazla bir bilgiye sahip değildim. Oysa şimdi bir zamanlar İstanbul’un sayfiye yerlerinden biri olan Emirgan’a eski İstanbul’luların kayıklarla gelip, köşklerine salınarak çıkışlarını hayal etmeye başladım. Tabi korsanlardan kendilerini korumak zorunda kalarak, zira Tomrukburnu denilen alan bir zamanlar korsanların sığındıkları gizli bir alanmış.

Gelelim Emirgan Korusu’nun hikayesine. 17.yy. da IV. Murat'ın Roma seferinde beraberinde getirdiği arkadaşı İranlı Prens Emir Güne Han' a hediye etmesiyle tarih sahnesine çıkan bu yeşillik, Feridun Bey Bahçeleri adıyla çok uzun yıllar birkaç kez el değiştirdikten sonra 1860'ların sonunda İsmail Paşa’nın eline geçmiş. İsmail Paşa o dönemde Mısır Valisi iken payitahttan " Hıdivlik “ unvanını istemiş. “Hıdiv” yarı krallık anlamına geliyormuş. Bu nedenle Mısır, valilikten çıkmış ve Osmanlı sınırları içinde yarı krallıkla idare edilmeye başlamış.
İsmail Paşa, Mısır’ı modern hale getirmeye çalışırken İngiltere’ye çok borçlanmış ve bu nedenle sürgüne gönderilmiş. Böylece Mısır da İngiltere’nin sömürgesi olmuş.
(Dün Bebek’te yürürken Mısır Konsolosluğu’na bakarak arkadaşım dedi ki: herhalde bir dönem Mısır’la ilişkilerimiz çok iyiymiş. Gerçekten de muhteşem mimarisi ile Mısır Konsolosluğu İstanbul’un en güzel yerinde göz dolduruyor. Demek ki o zamanlardan kalma bir olay…)
Nerede kalmıştık, evet sonra İsmail Paşa’yı İstanbul’a çağırmışlar ve kendisine Emirgan’daki bu araziyi tahsis etmişler. O da, şimdiki Emirgan Korusu’nu,  kıyıya yaptırdığı büyük ahşap sarayının arka bahçesi olarak kullanmaya başlamış.
1940 yılında kamulaştırılmış Emirgan Korusu’nun içindeki 3 köşk de İsmail Paşa tarafından yaptırılmış.
Gelelim yazının asıl amacına, korunun içindeki bitki örtüsüne…


İstanbul’un kıyı sınırları içinde maki, pseudomaki toplulukları, kıyı bitkileri ve orman formasyonu yer alır. Kuzey kısımlarında pseudomaki toplulukları yaygındır.  Ama bu daha çok Karadeniz kıyısında etkisini gösterir. İstanbul’un dominant bitki formasyonu ormandır. Bu ormanlar nemli ormanlardır. Nemli ormanların hakim ağaç türü meşelermiş. Meşeler nemli ortamları seviyormuş. Doğu kıyısında ise adi gürgen, Anadolu kestanesi, titrek kavak, adi fındık, ova akçaağacı, kayın gövdeli akçaağaç, ova karaağacı, gümüşi ıhlamur, kızıl ağaç, keçi söğüdü, boz söğüt gibi türlere rastlamak mümkünmüş. Bu ağaçları tanıyabilseydim sizin için tek tek bulup fotoğrafları ile bu yazıda göstermek isterdim.:-)
Bu arada belediye aldıktan sonra  hızla ağaçlandırma çalışmasına başlanmış. Ancak bilimsel metodlara dayalı olmayan bu çalışma nedeniyle Emirgan bahçesindeki bitki örtüsü ölmüş ve bahçe formasyonundan çıkarak koru olmuştur.
Orman altı daha zengin olan bu ormanlarda Hedera helix, Clematis Vitalba, Similax excelsa gibi sarıcılar ormanı çok yaygın bir şekilde kaplıyormuş. Ayrıca kuytu dere içlerinde laurocerasus officinalis, Ilerx Colchia ve Euonymas Europeaus bulunuyormuş.
Bahçe düzenlemesini Kaytona adlı bir mimarın yaptığı dışında başka bir bilgi bulunmuyor.
Emirgan Korusu’nun yanında bir zamanlar çilek tarlaları varmış ama sonra bu tarlalara ne olduğu bilmiyor. (ben biliyorum çilekler toplandı yerine beton ekildi).

Emirgan Parkı’nın içindeki köşklere gelelim.
Beyaz köşk: Neo klasik tarzda yapılmış. Bir zamanlar üstü mızıka dairesi olarak kullanıyormuş.  Alt katı da önceleri kömürlük,  sonra da lale soğanı deposu olarak kullanılmış.  Bugün sadece protokol için açılıyor.
Pembe köşk: İsmail Paşa tarafından seyir köşkü olarak kullanıyormuş. Çalışanların barınma ihtiyacını karşılıyormuş. Eski İstanbul mimari özelliğini taşıyan bu yapının da üst katı Boğaziçi Kitaplığı, alt katı kahve olarak Çelik Gülersoy tarafından kullanıma açılmış. 1995 yılında da belediyeye devredilmiş. Kış aylarında bu köşk açık olmuyor. Ne zaman gitsem kapalı.

Sarı köşk: 1954 yılında yanmış. Beton olarak yeniden inşa edilmiş ve ahşap giydirilmiş. Şale üslubunda yapılmış.
Son olarak, bir zamanlar var olan çiçek parterleri, bağlar ve meyve bahçeleri ortadan kalkmış. Günümüzde sadece köşklerin yakın çevresindeki alanlarda  Avrupa stili daha çok İngiliz bahçe düzenlemesi göze çarpıyor.
1960 yılından beri her yıl Mayıs ayında Emrigan parkında Lale festivali yapılıyor.

Festival zamanı çok kalabalık oluyor. Ama hafta arası uğrayıp kuş cıvıltıları arasında havuz çevresinde, parkta dolaşırken telaşlı olduğu kadar meraklı sincaplarla gezinerek, kuğuların havuzda keyifle süzülüşünü seyrederek  boğazın tadını çıkartabilirsiniz.

Bu yazi icin a cup caffein adli blogunda çok guzel doga fotograflari yayinlayan Arzu'ya, comertlikle fotograflarini bizimle paylastigi çok tesekkur ederim. Ne dersiniz sirf sincaplari gormek icin bile gitmeye degmez mi?

13 Aralık 2011 Salı

su birikintilerine girme hakki ve yaprak sevgisi

Cocugunuz her su birikintisi gorunce direk icine giriyor mu? Cok egleniyor mu? Cevabiniz evet olacak! çamurlarla  su birikintileriyle oynamanin keyfi baska birseyde yok nerden mi biliyorum kendi cocuklugumdan! Uygun botlarla birakin bu hakki ve ozgurlugu sonuna kadar kullansin:)

Siz yeni bir sehri nasil kesfedersiniz bilmem ama oglus yapraklarini toplayip kurutuyor. Oglusun gezi ve yaprak gunlugu, mese yapragi, Bern notu alindi...

2 Aralık 2011 Cuma

Mantar nedir? 8 nolu otobus

Mantar aski bir kere gonlunuze dustu mu kendinizi kitaplara gomulmus, her firsatta dogada egilip iki buklum bir doga harikasi mantara selam veriyor bulursunuz:) Derinligi cok, yuzmeniz icin en az 20 sene gerekir desem. Aristo'nun ogrencilerinden Theophraste, mantarlari eksik bitki olarak tanimlamis, kokleri olmayan, cicek acmayan ve meyve vermeyen! Ilk notlar I.O. 4 yuzyildan, bu zamanlarda sadece zehirinden korunmak icin gundeme gelirmis. Roma'lilar zamaninda bazi mantar turleri keyifle aranir ve yenirmis ancak hirsli, iktidar duskunu  politikacilar rakiplerini zehirlemekte kullanmaktan kacinmazlarmis. Imparotoriçe Agrippine oglunu iktidara getirtmek icin Imparator Claude'u en sevdigi mantar olan Amanita caesarea'a, amanita phalloides karistirarak oldurmus. Tarihteki gelismine sonra deginecegim.


Mantarlar eskiden bitkilerin bolumunde yer alirken; ne bitki ne hayvan ucuncu bir tur oldugunun anlasilmasiyla artik hak ettiklerini gibi bagimsiz bir yer edindiler kendilerine yasayan canlilar semasinda. Bitki degil cunku fotosentez yapmiyor, kokleri yok ama koke benzetebileceginiz bazen kilometreleri bulan iplik yumagi gorunumunde myceliumlari var. Mantarlar meyvelere benzetilebilir. Topragin altinda goremedigimiz myceium'lar uygun sartlari bulunca meyvesini veriyor ve dunyaya basini harika bir mantar uzatiyor. Mycelium mantarlarin sporlari ile olusuyor bu yonuyle tohuma benzetebiliriz. Uzaklara tasinan bir spor once mycelium olusturuyor ve sartlar uygun olunca mantar rtaya cikiyor. Mantarlar bulundugu ortama uyum saglama sampiyonu ve her biri ayri bir giz barindiriyor.  Hayvan degil cunku sabit hareket etmiyor, sindirim sistemi yok ancak sentezleyerek besinleri kullaniyor. Sapkalarinda selluloz bulunmasina ragmen bazilarinda varolan bir madde boceklerin ve deniz kabuklularinin kabugunda bulunan maddeyle ayni "chitine". Hala etkilenmediniz mi? Nefes aliyor oksijen alip karbondioksit veriyor. Bulundugu cevreye gore bu nefes alisin yogunlugu artip azaliyor . Aaerobik mantarlari unutmayalim yani hava olmadan da gelisen mantarlar fermentasyon dediginiz duyar gibiyim, bravo:) Buraya da bir parantez acalim; mantarlar olmasa ne ekmek ne peynir ne de sarap olurdu!!! Hepsi fermente olurken gelisen mantarlar sayesinde benzersiz tatlarini aliyor.

Mantarlarin icinde su, protein,lipidler, glusidler, mineral ve vitaminler yer aldigi gibi bazi asitlerde var. Bu asitler mantarin kendine ozgu kokusunu olusturuyor, ornegin cyanhydrik asit aci badem kokulu bir mantara yol aciyor. Oksalik asit ispanak veya labada kokusuna. Mantarlarin rengini icindeki kimyasallar veriyor ornegin karoten turuncu bir mantara, xylindeme mavimsi yesilimsi yada bulgarine siyah mantara hayat veriyor. 



Hayat tarzlarina gore uc tip mantar gelisimi mumkun ancak bazen ucu de bir arada bulunabiliyor mantar bu hayatta kalma uzmani; bitki artiklari, hayvan oluleri yada diskilari olu organik maddeler uzerinde gelisen saprophyte'ler, canli organizmalar uzerinde : bitkiler, hayvanlar yada diger mantarlar uzerinde gelisen parazit mantarlar , simbiyoz iliski kuran baska bir bitkisel canli ile alisveris halindeki mantarlar. 


Bu yazimizi burada bitirelim. Bir sonraki yazida  yetisme ve gelisme kosullari ve siniflandirma uzerinde duralim cunku bayagi karisik bir sistemleri var. Emek vermis mikologlarin hicbiri unutulmamis bu sistemde ama botanik semalari gibi kolay degil yazip ornekleyince daha kolay anlasilacaktir. Daha sonra bir mantari teshis etmek icin nerelere bakmak gerekir, gozlemlerken nelere dikkat etmek gerekir onlarin uzerinde duracagim. Mantar kesif yolculuguna katilmak isteyenler 8 nolu otobuse binebilirler:)

28 Kasım 2011 Pazartesi

El emegi bocekler

Tum ihtiyaciniz uzun doga yuruyusleri tercihen ormanda; bu sirada karsiniza cikan tohum, tuy, sap, meyve, dal, yapraklarin toplanmasi, bir makas, bir yapistirici, akrilik boyalar, peynir yada baska yiyeceklerden kalmis kutular, heyecanli minik eller ile hayal gucu hadi sizde kendi boceklerinizi yapin:)

21 Kasım 2011 Pazartesi

Mantar kesif atolyeleri ve cesitleri

Aman dikkat bu mantarlarin tabakta sergilenmesi onlarin yenebilecegi anlamina gelmiyor, sadece siniflandirirken birbirinden ayirmak icin tabaklara konmustur. Bazi olumcul zehirli mantarlarin panzehiri yoktur ve sadece bir tanesinin bile tuketilmesi olume yol acar.  Bu post sadece mantarlari gozlemlemeyi, kesfetmeyi ve fotograflamayi tutkuyla sevdigim icin cekilmis ve sizinle paylasilmistir.
Aman dikkat!!!!!